22 Aralık 2014 Pazartesi

İçimdeki edaların sesi...




Vee hayırlı sabahlaaar !!
Haftanın ilk günü...
-Ne güzel, yeni bir hafta,  yeni proje ... Normalinde öyle...
-Ama bugün deyil işte ...
-çocuklar kış tatiline girdiler... tam 15 gün !!!
- eyvah!!! Ne oluyor bana yaa, sanki bir uykudan uyanmış gibi...
-Sakin ol edaaa!! panik yapma!!!
Bugünleri haftalardır hayal etmiştin , unuttun mu ???
-Nasıl panik yapmıyım yaa ? Nasıl panik yapmim?? Uzuuuun  bir tatil !!! sakin, rahat huzurlu bir tatil mi geçiriceğimi mi sandınız ?? ...
İki farklı kız ( biri kuzey biri güney : gülmeyin gerçekten ama gerçekten öyleler ) yapılarda farklı , karakter farklı , zevk alanı farklı, her şey ama her şey : biri esmer bir sarışın, biri küçük bir büyük, biri cesur ve sportif hiç bir şeyden korkmaz, biri utangaç nazik mi nazik ve ürkek : bir kan damlası görse dahi bayılır...  hele bir böcek veya bir örümcek görcek,  bütün avazıyla bağırır tavana yapışır.. -Abileri! Ah abileriii.. O desen tamamen  çıfte farklı!  fatklı  hemde çoook farklı... Hem sorumlu ve adil, hem italyan maçolardan, yoksa osmanlı kaba dayısı mı desem bilmem ki ?...  : hani ben bu evin erkeğiyim bulaşığı siz yıkayın ekmeyi ben alırım diyenlerden ...
-Ben mi ?
- Bense bunların içinde bir sabır taşı!!! İçim sinirden köpürsede, sarı dalgalı çallarımı yolum yolum yolsamda, ( bu arada Sessize duyrulur! ) dışa belli etmemek için, kendimi patlamaya gelicek bir balon gibi  tutmaya çalışıyoruuum,  çalışıyoruuuum !!!  ve sonunda
-paaaaat!!! Ama fecii bir paaaaaaaaat!!!
- herkes kendi odasınaaaaa!!!!! Yıkılın karşımdan!! Yok olun!!! Kimse görünmesin gözümeee!!!!

- nasıl maceralı bir tatil ama demi !!!

Sonra mı ?
-Sonra efenim içlerinden biri,  o anda en vicdana gelen, veya daha kötüsü : benim zor kabul ediceğim bir izni benden,  koparmaya çalışan bir akıllı,...  usulca geliir :
- annecim sana kahve yaptım!
der ve gülümseyerek sessiz adımlarla geri çekilir ve gider....
-Bak bak  bak seeen  !!! Birde insanın duygularıyla oynarlar !!! Sizi sizi !!!
Ama olmaz ki olmaz edendim olmaaaaz !!!
Bir annenin duygularıyla bu kadar oynanılmamalı !!!
- Şikayet bürosu yok mu ???
 Ben bu durumu şiddetle şikayet ediyorum  efendim!!! Hemden şiddetle !! hem insanı kızdırıyorlar, hem de duygu sömürüsü yapıyorlar !!!
 annelerin beyninde farklı farklı duyguları birbiriyle savaşa giriyor adeta yahu!!
-hangi duyguyu üste çıkarması gerekiyor bu kadıncağızın ha ??
Üstelik, O kararı vermek yetmiyor gibi,  birde hangi çocuk haklı hangi çocuk haksızı bulması  gerek !
- Yok yok efendim yok!
Yani bir nevi hakem olmak gerekiyor burada !
-Eyvah!  dinle bakalım eda ! dinlede dinle onu dinle bunu dinle!!  Sabahtan akşama kadar,  üstüste dava dosyaları ! biri açılır bir kapanır  ...
-yahu ben hakem deyilim ki !  bir eğitim almadım ki ben !! (anneler hamileyken almalı böyle bir eğitim bence !!! Çok zor bir iş valla!! anne adaylarına duyrulur!!!...  )
- Ben en iyisi kaçayım..
-Guya arkadaşlarla İstabul'a gidicektin Eda! oh olsun sana ! kabul etseydin işte!  Çocuklar eğlenmek isticek sense dinlenmek! Hadi bakalım ayıtla pirincin taşını...


17 Aralık 2014 Çarşamba

Paris sokaklarında karlı bir akşamüstü..



Sakin bir çarşambanın durgunluğu... Öğleyi ikindiye bağlıyan saniyeler
 ... İşim bitti sokaklarda yürüyorum... Yavaş adımlarla , amaçsız, acelesiz, huzurlu ve rahat.. ... Hava soğuk, yüreğimse  sıcak ...üzerimde yakaları tüğlü, yumuşak, kalın krem bir manto. Uzun ve düz ipeksi kumral saçlarım, bordo beremin kenarlarından , savrulurken yeni gökten zuhur eden,  kalın kar taneleri lapa lapa üzerime beyaz noktacık desenlerle süslercesine konmakta...Ellerimi soğuktan, korurmak için ceplerim en diplerine  sokuyorum. Dışarıda hafif esen rüzgarın serinliğini yanaklarımda hissetmekteyim. Mutluluğun verdiği güvenle içime derin bir nefes  çekmenin keyfini yaşıyorum.Vakit karardıkca , sokakta, vitrinlerin camı, bir bir ışıldarken huzur içerisinde yürümenin tadını çıkarıyorum..Bir kafemin önünden geçerken, aromalı kahve kokuları nefsimi okşar gibi hissetmekteyim sanki. Dayanamayıp içeri doğru, yavaş adımlarla süzülüyorum. Yeni fırından çıkmış kruasan kokusu,  çeşit çeşit rengarenk meyvelerle süslenmiş pastaların görüntüsü, içerinin havasını dayanılmaz sıcak ve samimi kılıyor... Bir fincan lakte kahve alıyorum yanina çikolatalı bir makaron...Ortamı güvenilir bakışlarımla gözlemledikten sonra, Köşedeki toprak rengi, kadife koltuklu masaya, geçmekte gecikmiyorum. Çantamdaki romanıımı çıkarıp, sayfalarını çevirdikce, hikayenin derinlerine  dalıııp  gidiyorum...

Ne dersiniz , bu kahveyi içerken  bana eşlik etmek istemezmissiniz ?? ...

Kızımı, arabamda beklerken yazmış olduğum bir kurgu esintisi, belkide  hayallerimden bir fragman.. Yoksa  görünürde, ne kar taneleri var, nede o sakin anları yaşıcak bir fırsat  dostlar !
Gerçeklerden uzaak bir tuzak ...  bir anlık estiii geçti, ruhumun dumanlarından işte... ;) :)
Sıcacık sevgi örtülerine bürünmeniz dileklerimle...

16 Aralık 2014 Salı

Sonuçta insanız, hepimiz farklıyız...




İnsanların umursuzluğu beni çıldırtıyor !!!
Nasıl olurda bir insan kayıtsız kalabilirir? nasıl olurda bir insan duyarsın olabilir ? Nasıl olurda bir insanın fikri olmaz ? fikri olsa bile onu açıklıcak çesareti bulamaz ?ulann sen nasıl bir insansın ???
öyle olucağına yat öl daha iyi !! hayvansal bir içgüdü bu  ! Tahamülüm kesinlikle yoktur böyle tavırsızlığa!  böyle bir dostum olucağına, bana fikrini açık açık beyan eden düşmanla dost olmayı terçık ederim. Varsın fikirlerimiz örtüşmesin ama cesur olsun! mert olsun! İster sağcı olsun,  ister solcu, ister hırıstiyan, ister yahudi, ister ateist, ister müslüman, ama yalancı ve sönük olmasın , ama riyakar olmasın ! bir rengi olsun, her ne ise kabulümdür, o onun fikridir, aynı görüşte olmak mecburşyetinde deyiliz  yeterki dürüst olalım, insan olalım !!! İşte bu ... 

12 Aralık 2014 Cuma

Ivan Slavinski

   

           Uzun zaman oldu biliyorum..Sizleri sanattan uzak bıraktım biliyorum... Aslında bende çok özledim sanat eserlerini uzun uzun seyretmeyi...
...
Ivan Slavinski 1968 , Leningrad doğumlu bir Rus ressamıdır. Sanat tarihi uzmanı olan annesi, oğlunun bu yöndeki kabiliyetini keşfedince hayretlere düşer, ve derhal babası onu bir sanat okuluna yazdırır...Ben sözü daha fazla uzatmadan sizleri eserleri ile başbaşa bırakayım...

İyi seyirler !..





















11 Aralık 2014 Perşembe

Mutluyum ben umutlu


Neredeyse hafta sonuna gelmişiz...
Bense  hala başındaymışım gibiyim :  hafta içi onu bunu şunu yaparım hayallerindeyim ... Bu nasıl bir işse ... Hiç birini de yapamadım  zaten  :((
Görev başında koşturmakla geçti  butün kıymetli zamanım :
Haftanın başında sanat ve resim dersime sor güç gittim. Salı günü seminerimi başarıyla tamamladım fakat çok yoruldum. Ama olsun, annelerin ilgisini çekti ya  önemli olan oydu. Hayatlarından kötü giden bir şeyleri değiştirebilirlerse ,  ne mutlu!! Çok soru soruldu. Konu ilgi gördü, buda hoşuma gitmedi deyil .., Evet yoruldum ama  iyi bir iş yapmanın vermiş olduğu tadminlik duygusu, yorgunluğumu hayli hafifleti diyebilirim...  çarşamba  günü için aynı şey söylüyemicem malesef :(... öğrencilik sıfatıma sığınarak,  kendi alıcağım dersten kaytardım .. (Hi! Hi !)  evet ama bugünde verdiğim fransızca dersinden kaçmadım bakın ... kendimi daha bir sorumlu hissettim zannederim ... Birde baktım ki, öğrencilerim benden önce gelmişler,  sınıfın ışığını da açmadan beni bekliyorlarmış  ...Geçen hafta hastayım bahanesiyle yerime başka birini göndermiştim. Bu hafta da gelmiçem diye korkmuşlar yazııık...:) Normalinde ben onlardan önce gelirim hep derse, bugün tam dakik oldu ... İyide  oldu ...
Yinede çok  yorucuydu diyebilirim. Ders verirken  kendimi tamamen kaptırıyorum sanıyorum : sesim falan  gitmiş , boğazım kurumuş, halsiz ve bitgin  bir şekilde eve zar zor gelebildim. Saniyede mutfağa saldırdım... Ne yapayım yahu vucut istiyor işte :)) bizim rıhtım duymasın ! ;)   Nerede kalmıştık ...hanımlar çok menmun kaldıklarını söylediler. Artık hepsi fransızca saat sorup cevap vermesini öğrendiler . Öyle demeyin fransızca saatleri söylemek o kadar kolay bır mesele deyil....  Artık biliyorlar ... Ne mutlu,! O emeğime de değdi diyebilirim ...İnşallah haftaya unutmazlar ... Neyse işte böyle ne doğru dürüst okuma fırsatı yakalıyabildim, bloglardan hariç ( bu hafta tek hobim blogları okumak oldu bol bol yorum yaptım  ;)  ama blog yazma fırsatını bulamamıştım bu akşama kadar ) , nede gezip tozabildim... Sinema, restoran desen  yakınından bile geçemiyorum bu günlerde .. :((((( ama yinede mutluyum ben umutlu ;) :)

9 Aralık 2014 Salı

Ne olur üç gün daha !!!



Hastalık bitti!! artık kaçacak yerim kalmadı, her ne kadar hala tek tük öksürsemde hala, sorumluklara devam! Bütün hafta elimden geldikce her faliyetten köşe bucak kaçmaya çalıştım, ama yine buluyor bir şeyler beni... Bu hafta babamlar iki defa aradılar kızım hastaysan gelelim bir yardımımız dokunur falan  diye :-ama babacım o kadar kötü  deyilim,ben idare ederim her şeyi, gerek yok diyerek atlattım adamcağızı... Ne yapayım ama.... şimdi güya bana yardım etmek için gelicekler, o nerede bu nerede diye annem sağı solu altüst edicek, güya faydalı olma adına gerek olmuyan işleride yapmaya kalkıcak, zaten oda bıkkın yorgun  bir kadın, eh bu sefer onu öyle görünce bende dayanamıcam ona yardım etmek isticem, yardım etmekle kalmıcam sanki onlar misafirmiş gibi birde onları ağırlamaya çalışıcam..Oohoo!!! Boşveeer Eda dedim kendi kendime ben ağır ağır her işimide yaparım,  hatta işim olmuyanıda yaparım ;) canım istemezse de yapmam...kime ne ? Elimden geldiği kadar anam! Yeter ki beni insanlar bir müddet rahat bıraksınlar!!!
Nede olsa annen baban, vicdan elvermiyor işte!... gene dayanamadım, tekrar aradım., sanırım onlarında canı sıkılmıştır diyerek pazar günü eve çağırdım . Tesadüf bu ya, Oğlan kardeşimde oradaymış ailesiyle birlikte, onlarda geldi derken biz otururken, kız kardeşimden telefon geldi dring! Dring! ( telefon sesi nasıl ama !!;) )
-geçmiş olsun nasıl oldun abla !
-annemler var sizde buyurun  gelin!
-aslında bizim niyetimizde oydu  zaten, sana gelicektik!
Birde baktım ki benim ev gene geniş aile yuvası haline gelmiş, çoluk çocuk bağrış çığrış, bir ahali olduk bir anda... yemek, meyve, çay kahve derken, akşam oldu , Ben artık doğru Yatağa!!!  aaatçuuuuuuuum!!!! 
Sen misin misafirden kaçan! Oh olsun sana Eda ! Aaaaaatçuuuuum !!! Yok yok ben biraz daha hastayım galiba ! Üç gün daha ! Ne olur üç güncük daha dinleneyim...aaatçuuum!! 

5 Aralık 2014 Cuma

Yaptığımız iyilikten gururlanmak


 Yaptığımız iyilikten gururlanmak !
Ben çalıştım, ben kazandım , ben sahib olduklarımı hakkettim,
ben emek verdim , ben ona yardım ettim , eksiğini tamamladım... Ben , ben , ben...
Başınıza bir felaket geliyor ve saçınızı bile tarayamıcak hale geliyorsunuz...
Hani biz güçlüydük , çalışırsak başarıyorduk! Birilerine yardım edebiliyorduk!
Yaptığımız iyilikleri bile hepten kendimizden bilirsek , Allah' ın kudretini yok saymış oluyoruz,
ve bir gün bütün sahib olduklarımızdan,  en gurur duyduğumuz varlıklardan bir anda yoksun olabiliyoruz... O istemezse biz ne iyilik yapabiliriz, ne de güç sarfedebliriz...
Yüce Mevlam yolumuzu şaşırmasın, bizlere her şeyi olduğu gibi dosdoğru göstersin,
bizleri yanıltmasın inşallah ...
Biraz fetfa gibi oldu bu post ama... Ne yapalım bugün bana gelen ilham böyleydi...
A sahi bu gün cuma! Belkide farkında olmadan altbeynim bana bunları dikte etti...
Bak bak gene iyiliği kendimden bildim... Konuş konuş boşuna! Kızım önce sen kendine anlat bu söylediklerini !!! Allah'tan ! Allah'tan !  Allah ılham verdi bunları sana farkında olmadan !!! Tövbe tövbe! :))

Siz daha amin demediniz mi yoksa ??!!!!
 :)) hayırlı cumalar!

3 Aralık 2014 Çarşamba

İmaj değişikliği




İmaj değişikliği


Ara sıra iyidir imaj değiştirmek..Durgunluğumuza biraz heyecan katmak, belkide  tekrar canlanmak adına...Sakin halimizin bir monotonluğa dönüşmemesi için belkide... İnsanlıktır hep gayret ederiz tekrar suyun üzerine çıkmaya... Bazen başarırız bazen hiç çıkmak istemeğiz, derinlerde unutulup gitmek isteriz, ve tekrar dalarız başımızı, bu sefer iyice sokarız derin sulara... Taki oradada da boğulma hissiyle ve can havliyle atarız kendimizi oksijenli havalara...Amma...Nereye kaçarsak kaçalım sorumluluğumuzla başbaşa kalırız. Her nefes alıp verişimizde, ölüp dirilmiyormuyuz aslinda her anımızda. Ve hep,ama hep kendimiz karar veririz hayata devam edip etmiçeğimize, pes edip edmiçeğimize, adam gibi yaşayıp yaşamicagimiza...kendi tercih ve kararlarımızla devam ederiz, her defasinda bu dünya yolunda nasıl yasayıcağımıza, ve yasamicagimiza...


işte böyle bir anımda
yaptım bir değişiklik blogumda,
fakat her değişiklik yapınca
taktir edersinz ki, sizde olmuşsunuzdur farkında :
benden gider,  bir parça !
bloğumda öyle mutlaka...
panel ayarında bir yer bozarım her defasında...
ne yapayım dostlar, hayat risk almak deyilmidir?
bazen bozarım bazen yaparım...
bazende hepten boz-arim
ama her defasında
tekrar kalkarım ayağa
bu çoook uzun bir süre sonra da olsa ;)

Bu sefer bir şey bozmamışımdır inşallah :)))




1 Aralık 2014 Pazartesi

Kar hanımı gören kulağına üflesin !



Nihayet tekrar aranızdayım !
Havalar gittikce soğuyor vucudumda bir ağırlık , boğazımda bir ateş bir ağrı, tempo desen full koşturmaca ...Bu kadar işi akşama kadar nasıl yetiştiriyorum ben bile hayret ediyorum. Neyse akşam  oluyor ya  ne mutlu ! Şükürler olsun akşamları bize veren Allah'ıma! Bir bardak sıcak çayımı alıp gecikmeden odamın huzurlu atmosferine gömülüyorum!...
Ha!! Bu arada! Kar hanımı gören lütfen kulağına üflesin:
zahmet olmazsa bir kaç günlüğüne...yok yok! az olur! bir kaç haftalığına bizim buraya da buyursun
Ama gelirken berrak beyazlığın yanında bir kaç kilo huzur, üç beş dirhem sakinlik, 9, 10 kırıntı hafiflik, bir çuval neşe ama asla mutluluğu unutmasın, ondan iki tır filan getirsin lütfen! Bizim dünyada bu değerlerden nerdeyse kalmadı da... 😉



20 Kasım 2014 Perşembe

Biraz vaktim varken yazmalıyım...




Biraz vaktim varken  yazmalıyım...

Öğlen molası , Bir iki kelamda olsa yazmalıyım...
Yazmalıyım, çünki, yazmazsam  yine tembeleşir giderim...
Tembelleşirsem... vay  halime !!!...Sessiz hanım, sessiz sessiz gelir... saçlarımdan tutar... ben  bağırmanın “aaa!”sini çıkarmadan ağzımdan, o bütün azarını,  bir hamlede bana püskürtür ...sonra...hiç bir şey olmamış gibi sessiz sessiz gider...gider gitmesine  amma... onun sesi hala kulaklarımda çınlar durur...içimden bir ses gibi... vicdan gibi...bir parola gibi....:))
Evet öğlen molası..Hava Paris tarafında çok soğuk. İstanbul, Ankara’da aynıdır büyük bir ihtimal. Ayaklarımı  sürüklüye sürükliye gitmiş de olsam, dönüşüm vicdan rahatlılığıyla kendimi kanatlanmış gibi, belkide bir melek gibi  afiiif hissetmenin keyfini yaşamaktayım...oh! be !!! kendime amaç edindiğim bir görev daha tamlanmıştır...
Neyse ki ben buraya yazıyorum ama ...buranın teması beni şartlıyor... ne yazıp yamicagimi bazen ayırt edemiyorum...bazen bir karışık zebze çorbası gibi bloglar var hani... her şeyden , her anlatım şekli, her konu ele alınmış, farklı tarzlar, bazen yemek tarifesi,  bazen özel hayat hikayesi, bazen kurgu ,bazen şiir defteri,  bazen fotoraf sergisi,....
Kötü mü oluyor? Hayır... bir çok vitamin bir arada!  Harika!!
Eeehee !!! sen niye şartlıyorsun kendini Eda hanımcım ??? Valla bilmem...çok mu mükemmeliyetçiyim acaba???... birde beni gerçekten yakından tanısanız,...O güzel hanım hanımcık tarzlarımın arkasında bir kusurum bir kusurum var... tahmin bile edemezsiniz... Neyse şssst!  ben size bunu söylemedim sizde duymadınız...
Derken yeri gelmişken size bir şey daha itiraf edeyim ... Geçen yıl, adsız bir bey veya hanım (genelde adsızları ben bey olarak algılıyorum :)) bana bir yorum yapmış...” siz hem eğitimci olduğunuzu söylüyorsunuz, hemde bir çok türkçe hatası yapmışsınız yazınızda!” diye bana veriştirmiş durmuş... :(( Doğruydu , üstelik o gün hızlı hızlı, içimden geldiği gibi, yazdım hiç düşünmeden, klavyemi zaten biliyorsunuz “U”lar, “Ü” ler “O”lar “Ö” ler hepsi birbirine karışmış, bilgisayarım desen,  otomatik olarak düzeltme yapmıyor , ben sürekli klavye kullanan bir insanda deyilim...ana dilim fransızca , Üçüncü dilim türkçe ( gülüyorsunuz ama gerçekten öyle) ,Türkiye de okula gitmedim ben türkçeyi Fransa’da öğrendim... vs vs... yani bende bahaneler hazır hemde  yüklü yüklü!  :)) neyse ki, yazımı  tekrar okumadan yayınlıyverdim gittiii!!... Gitti gitmesine amma... işte yaaa!!!  bazı (senden daha alim ;)) insanlar yakalar seni böyle kulağından Edacım ...
Konuyu gene dağıttım, gördünüz mü? İşte bir diğer kusurumda bu benim...Nerede kalmıştık ???... benim bloğun tarzında...O konuyu da başka bir gün ele alayım  ...vakit doldu,  bu günlük bu kadar... ama yinede bilesiniz ! : benim bloğun tarzı olmuyacak bundan sonra... zannederim... belki... belki de bir kaç blog daha açmam gerekicek... Onu da,  bu temmbelliğimle üstesinden gelemem...herhalde ...çık çık beceremem zaten ikisinide zor güç büyütüyorum üstelik üçte çocuk var evde  etti beş!... Birde eş ! ... Etti altı!!!!  Yoh ! yoh ! ulmaaaaz !!!...
 
 

19 Kasım 2014 Çarşamba

“En çok hoşumuza giden insan kendimize benzettiğimiz insandır”



“En çok hoşumuza giden insan kendimize benzettiğimiz insandır” demis monşer Moliere
Iyi mi demis ?
Elbette iyi demis demesine...  de... ama ne kadar dogru ?
Ben bazen bana zit insanlarida severim, benim tam tersim olanlarda ilgimi çeker...Enteresan bulurum, kesfetmeye calisirim... farkli olunca ikilik doguyor, konusabiliyoruz... Yani konusup anlasma imkani var...Bazende kendimizi tamamlayici oluyor o insan... yani bir iliski zenginligi bu aslinda...heyecanda katiyor biraz biraz...
Kendimize benziyen insansa...ruh ikizimiz olabilir ama konusmaya gerek var mi? acaba?...  kendimizi aynada gorur gibi anliyabiliyoruz , kendimizi onda bulabiliyoruz, ama... hangi tarafimizi buluyoruz karsi tarafta ? kayip ettigimiz benligimizi mi acaba ??? yoksa surekli kafamizda bize dirdir eden kendimizi mi taniyoruz onda ??? yoksa her insan biraz narsist mi acaba ???

Iste boyle ! Ben hem bana benziyeni severim... hemde hiç alakam olmiyani, yani benzemiyeni...
Nefret ettiklerime gelince... onlar artik insanliktan cikmis olanlar, iki ayakli mahluklar, yani insanlik degerlerini yitirmis caniler...Herkes gibi yani... Yani... herkesin nefret ettigini dusunuyorum bu insan aparanslilari...

Ozlemisim hepinizi ... Tekrar aranizda bulunmaktan mutluluk duyuyorum,... 
Kimilerini aramadim sormadim diye... kirdim uzdumse bagislayin beni... ne olur...:(

Sevgi ve saygilarimla,
Tekrar Bismillah... (ama zamanim çok kisitli oluyor bilesiniz...)

20 Mart 2014 Perşembe

ROBERT DUNCAN


ROBERT DUNCAN

Orda bir köy var, uzakta
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.

Orda bir ev var, uzakta
O ev bizim evimizdir.
Yatmasak da, kalkmasak da
O ev bizim evimizdir....

ROBERT DUNCAN, 1952 amerikan dogumlu bir ressam genelde,  model aldigi insanlar, yakin cevresi,  ailesi  arkrabasi ve dostlarindan olusuyor. Resimlerini seyrederken nostaljiye kapilmamam mümkün deyil. Nedense, kendi köyümü, çoçukluk anilarimi animsatan bu tualler, buram buram kekik kokusuyla beraber mutluluk esintileri fiskirtiyor beynimin bir yerlerinde... 




























6 Şubat 2014 Perşembe

Raoul Maucherat de Longpré



Özlemisim özlemisim iste!

Ne yapayim bu kadar dayanabildim, 
ve nihayetinde geldiiim!!!
Üstelik, demet demet çiçeklerle...


Raoul Maucherat de Longpré

 Raoul Maucherat de Longpré 1843 yilinda, aristokratik fakat yoksul bir ressam ailesinde dunyaya gelir. 12 yasindan itibaren bir fransiz firmasinda, vantilâtör üzerine boyamakla hayatini kazanmaya basliyor.  1883 Denver, Colorado'da tuallerinden bir tanesi  sergilenmistir. Kuçuk kardesi Paul 'da çiçekler uzerine uzmanlasmis bir ressamdir. Raoul zamanla tuallerinde olusturmus oldugu buketlerin her bir çiçegin ayri bir duygu dili oldugunu ifade etmistir.Misal beyaz leylaklarin temiz ve saf bir sevgiyi ifade etmesi gibi koyu  pembe leylaklar ise askin ilk hislerini temsil eder. Güllere gelince, bin bir çesit renklerine göre ve  yanindaki çiçeklere göre ayri ayri manalar tasir... Bugun bir çok ünlü müzelerde tualleri bulunmaktadir :Fleischer, Scotsdale, AZ; la forte Musée Margaret Woodbury à Rochester, NY, le Musée d'art Brockton  Brockton, MA; l'Institut Hunt , Pittsburgh , PA  ve Musée National d'Art Américain, Smithsonian Institution, Washington, DC
iyi seyirler!




















sevgiler !
              Eda.